Diasporada Uygur Ana Dili ve Kültürünün Korunması konulu Uluslararası Konferans Ankara’da başarıyla gerçekleştirildi
Uygur Akademisi tarafından 8-10 Temmuz 2023 tarihleri arasında Ankara’da “Diasporada Uygur Ana Dili ve Kültürünün Korunması: Uygur Soykırımının Ortasında” başlıklı uluslararası bir konferans başarıyla gerçekleştirildi. Bu konferansa 14 ülkeden yirmi dokuz Uygur kuruluşu ve 135 Uygur ve yabancı araştırmacı, bakan, hükümet yetkilisi, parlamento üyeleri, Uygur dili öğretmeni ve gönüllüleri katıldı.
İlk günkü konferans dört ana bölüme ayrılmış olup her oturumda çeşitli ülkelerden araştırmacılar, akademisyenler, Uygur STK liderleri ve Uygurca öğretmenleri raporlar sunmuş ve moderatörleri tarafından belirlenen konularda tartışmalar yürütülmüştür.
Konferans, Uygur Akademisi Başkanı, Kıdemli İlaç Bilimcisi ve ABD’de yaşayan Klinik Araştırma Lideri Dr. Rishat Abbas’ın açılış konuşmasıyla başladı. Dr. Rishat Abbas açılış konuşmasında, Uygur dili ve kültürünün hem anavatanlarında hem de dışında karşılaştığı mevcut zorluklara değindi. Uygur anadilini ve kültürünü korumak için anadil öğretmenleri, sanatçılar, Uygur entelektüeller ve organizasyon liderleri arasında işbirliğine duyulan ihtiyacı vurguladı.
Dr. Abbas, konferansın öncelikli amacının Çin’in Uygurlara karşı uyguladığı soykırım ve kültürel baskıyı rapor etmek olduğunu belirtti. Bu bağlamda Uygur dili ve kültürünün korunmasında karşılaşılan engeller ve komplikasyonlara ilişkin tartışmaları teşvik etmenin yanı sıra bu zorlukların üstesinden gelmek ve çözmek için stratejiler önermeyi amaçlandığını söyledi.
Dr. Rishat Abbas’ın açılış konuşmasının ardından, aralarında Scott Worden (Amerika Birleşik Devletleri Barış Enstitüsü Afganistan ve Orta Asya Programları Direktörü), Brian Vogt (Kıdemli Demokrasi, Yönetişim, Barış ve Güvenlik (DGPS) Danışmanı), Viraj M. LeBailly (ABD Büyükelçiliği Kamu Diplomasisi Müsteşarı, Türkiye), Kim Roy (Dış İlişkiler Sorumlusu, Uluslararası Dini Özgürlükler Ofisi, ABD Dışişleri Bakanlığı), Dolkun İsa (Dünya Uygur Kongresi Başkanı) ve Türk siyasi parti temsilcileri Doğan Bekin, Selçuk Öz (Dünya Uygur Kongresi Başkanı), Kim Roy (Dış İlişkiler Sorumlusu, Uluslararası Dini Özgürlükler Ofisi, ABD Dışişleri Bakanlığı), Sayın Dolkun İsa (Dünya Uygur Kongresi Başkanı) ve Türk siyasi parti temsilcileri Doğan Bekin, Selçuk Özdağ ve Melih Rifat Aktaş gibi birçok seçkin konuklar konuşma yaptı.
Amerika Birleşik Devletleri Barış Enstitüsü Afganistan ve Orta Asya Programları Direktörü Scott Worden yaptığı konuşmasında, soykırımın ortasında Uygur anadilinin korunması konusunu tartışmak, deneyimleri paylaşmak ve birbirimizden öğrenmek için kolektif katılımın önemini vurguladı. Ayrıca Uygur dilinin korunmasına yönelik mevcut zorlukları ve gelecekteki engelleri de özetledi.
Amerika Birleşik Devletleri Uluslararası Kalkınma Ajansı (USAID) Kıdemli Demokrasi, Yönetişim, Barış ve Güvenlik (DGPS) Danışmanı Brian Vogt, konuşmasında, demokrasi, barış ve din özgürlüğüne odaklanan Amerikan kurumlarının Uygurları etkileyen soykırım ve kültürel baskı konusunda farkındalık yaratmaya kararlı olduklarını ifade etti. Vogt ayrıca onların aktif olarak kamuoyu desteği toplamaya çalışmakta ve Uygurlara yönelik Çin baskısıyla mücadele çabalarını sürdürmekte olduğunu söyledi.
ABD’nin Türkiye Büyükelçiliği Kamu Diplomasisinden Sorumlu Bakan Danışmanı Viraj M. LeBailly, Uygur andilinin kıtalar arasında yaşayan Uygurları birleştiren çok önemli bir bağ olduğuna dikkat çekti. LeBailly ayrıca ABD’nin Türkiye Büyükelçiliği’nin Uygur dili ve kültürünü korumanın yanı sıra Türkiye’deki Uygurların seslerini duyurmak için önceki bölümlerle uyumlu adımlar attığını vurguladı.
Konferansın açılış törenine Türkiye Milletvekili ve Yeni Refah Partisi Genel Başkan Yardımcısı Sayın Doğan Bekin de katıldı. Yeni Refah Partisi’nin bir temsilcisi olarak Bekin, Uygurlara yönelik Çin baskısına karşı çıkmak için çok sayıda pratik girişimde bulunduklarını ve Uygur dernekleriyle birlikte aktif bir şekilde çalıştıklarını belirtti. Gelecekte de Uygur haklarını desteklemeye devam edeceklerini ifade etti.
Konferansın açılış törenine TBMM Milletvekili ve Gelecek Partisi Genel Başkan Yardımcısı Doç. Dr. Selçuk Özdağ da katıldı. Zengin bir geçmişe sahip olan Uygur halkının, hangi ülkede yaşarsa yaşasın, geleneksel kültür ve diline kararlılıkla sahip çıkması gerektiğini vurguladı. Uygurların müzik, sanat, mimari ve mutfak miraslarını özenle korudular ve bunun gelecek nesillere aktarma sorumlulukları olduklarına dikkat çeken Özdağ, “Uygurlar nerede olursa olsun, Uygur dilini asla unutmamalı ve onu kullanmaktan onur duymalı” şeklinde konuştu.
Demokrat Parti Genel Başkan Yardımcısı Dr. Rifat Melih Aktaş, Orta Asya ve Uygur bölgelerinde dil ve kültür asimilasyonu felaketinin hala devam ettiğini ve tüm insanlığın, hatta batılı ülkelerin bile bunu durdurmayı henüz başaramadığını belirtti. Aktaş ayrıca “Uygurlar anadillerini kaybederse, Uygurlar her şeylerini kaybeder ve bunu önlemek çok önemlidir” dedi.
Dünya Uygur Kongresi Başkanı Dolkun İsa, konferans katılımcılarına video aracılığıyla selamlarını gönderdi. Konuşmasında, Uygurların mevcut soykırım durumunda anadilini ve kültürlerini korumalarının gerekliliğini ve Uygur Akademisi’nin bu alanda oynadığı rolün önemli olduğunu vurguladı. İsa ayrıca Dünya Uygur Kongresi’nin Uygur Akademisi’ni desteklediğini, Uygur Akademisi’nin diasporadaki Uygur aydınları ve araştırmacıları bir araya getirerek bilimsel çalışmaları desteklediğini ve güçlendirdiğini, özellikle Londra’daki bağımsız Uygur mahkemesinin başarılı bir şekilde sonuçlanmasında Uygur Akademisi’nin perde arkasında yaptığı bilimsel çalışmaların çok önemli olduğunu belirtti.
Konferansın ilk bölümü Mevcut Durum – Uygur soykırımı, kimliği ve kültürel yıkımı hakkındaydı. Bu bölümün başkanlığını Uygur Hareketi İcra Direktörü Sayın Ruşen Abbas yaptı. Her konuşmacının bildiri özeti aşağıda verilmiştir.
İlk olarak, Kıdemli Araştırmacı ve ABD Komünizm Kurbanları Anma Vakfı Direktörü Dr. Adrian Zeniz, Çin devletinin Uygur nüfusuna yönelik saldırılarına ilişkin temel kanıtlar hakkında rapor sundu. Sunumunun özeti şöyle:
2010’ların ortalarından itibaren Çin hükümeti Uygur nüfusuna yönelik saldırılarını yoğunlaştırdı. 2015 ve 2018 yılları arasında, “doğum kontrolü ihlali olayını sıfıra indirmek” ve “Doğum Kontrolü İhlallerini Kontrol Etmek İçin Özel Kampanya” gibi taktiklerle Uygur nüfus artışını azaltmaya yönelik gaddarca yeni planlar yaptılar, bunun sonucunda Doğu Türkistan’ın güneyindeki doğal nüfus artış oranları yüzde 85 azaldı. Doğum oranları 2019’da daha da düştü. 2020’de, “Xinjiang Kalkınma Araştırma Merkezi” tarafından hazırlanan bir rapor, Doğu Türkistan’ın 2018’deki Uygur nüfusunun 12,7 milyona çıktığını ve Doğu Türkistan’ın resmi istatistik kaynaklarında gösterilenden bir milyon daha fazla olduğunu iddia etmişti. Bu bildiri, Pekin’in Uygur nüfusu hakkındaki iddialarını ve anlattıklarını eleştirel bir şekilde inceleyip bölgede doğum önleme yoluyla yavaş yavaş devam eden bir soykırım riskine işaret edecektir.
Özgür Asya Radyosu Uygur Servisi Direktörü Dr. Alim Seytof, Özgür Asya Radyosu’nun Uygur diasporasındaki rolü hakkında bir rapor sundu. Sunum özeti şöyle:
Radio Free Asia bünyesinde 1998 yılında kurulmuş olan Uygur Bölümü yayını, Uygur Özerk Bölgesi’ne yönelik Uygur dilinde sansürsüz bir şekilde yerel ve uluslararası haber yapan önemli ve tek basın organı olma özelliğini taşımaktadır. Bu kanal, güncel konular, haber analizi, kadın hakları, sağlık, çevre, bireysel haklar, eğitim, medeniyet, tarih ve Uygur edebiyatına dair içeriklerde yayın yapmaktadır. Çin’in 2017’den beri Uygurlara ve diğer Türk halklarına karşı devam eden soykırımı da dahil olmak üzere baskılar, gözaltılar, insan hakları ihlalleri ve Uygur muhalifler hakkında son dakika haberlerini yoğun olarak işlemektedir. RFA, bir ila üç milyon Uygur’un gözaltında tutulduğu Doğu Türkistan’daki toplama kamplarında Uygurların toplu olarak alı konulduğuna dair haberleri ilk veren medya kuruluşları arasında yer almıştır. Çinli yetkililer tarafından gözaltına alınanlar arasında sadece sıradan Uygurlar ve dindarlar değil, aynı zamanda üst düzey Uygur aydınları, alimler, yazarlar, tarihçiler, din adamları, düşünürler, sanatçılar, müzisyenler ve hatta sporcular da var. Bunlara ek olarak, bu kurumda çalışan gazetecilerden bazıları Çin’in soykırımını haber yaptıkları için onları korkutmak veya cezalandırmak için ÇKP rejimi onların aile üyelerini, akrabalarıni kamplara kapatarak onlara gözdağı vermeye çalıştı.
ABD merkezli RFA’nın Uygurca Servisi aynı zamanda dünyanın dört bir yanındaki Uygurların dertlerini ve deneyimlerini paylaşmaları ve dünyayla ilişki kurmaları için bir platform niteliğindedir. Ayrica, daha genç Uygur izleyicileri hedefleyen Uygur tarihi, dili ve kültürüyle ilgili programlar da zengin içeriğiyle sunulmaktadır. RFA Uygurca Servisi, Facebook, Twitter, YouTube, SoundCloud gibi sosyal medya platformları da bulunmaktadır.
Hacettepe Üniversitesi Tarih Bölümü Doçenti ve Dünya Uygur Kongresi Başkan Yardımcısı Dr. Erkin Ekrem, Çin’in Doğu Türkistan’daki Zulüm Politikasının Arkasındaki Sebepler konulu rapor sundu. Sunum özeti şöyle:
Çin’in siyasal kültüründe Çinli olmayan toplulukları ötekileştirme özelliği vardır. Çin’in tarihten bu yana amacı Büyük Bütünleşme yoluyla Çin merkezli bir yönetime ait büyük bir dünya inşa etmektir. Doğu Türkistan’da uygulanan soykırım siyasetinin ideoloji temelleri bu zihniyetten kaynaklanmaktadır. Doğu Türkistan’ın jeostratejik ve jeopolitik konumu da Çin’in bölgede soykırım politikası uygulamasının temel sebepleri arasındadır. Doğu Türkistan’ın coğrafi konumu, Çin’i Orta Asya, Orta Doğu ve Avrupa’ya bağlayan ya da ayıran bir bölge olarak hizmet vermesine olanak sağlamaktadır. Bu nedenle Doğu Türkistan, tarihsel olarak Avrasya’daki Çin hâkimiyeti için bir geçit veya köprü rolü oynamıştır. Bu kapı kapatılırsa, Çin’in Avrasya bölgesine erişimi engellenmekle kalmayacak, aynı zamanda daha güçlü bir ülke olma fırsatını da kaçırmış olacaktır. Tarihte Çinli siyasetçiler Doğu Türkistan coğrafyasını Çin’i düşmanlarına karşı koruyan doğal bir bariyer olarak görmüşlerdir. Ayrica Çin, bölgenin kendi ekonomik büyümesine önemli ölçüde katkıda bulunan yer altı, yer üstü doğal kaynakları sürekli sömürü yoluyla zenginleştiğinden Doğu Türkistan’ın güvenlik ve istikrarının korunması konusunda da hassas davranmakta. Özellikle Çin’in Kuşak ve Yol inşasının gerçekleşmesi büyük ölçüde Doğu Türkistan’a bağlıdır. Bu açıdan da bölgenin güvenliği ve toplumsal istikrarı Çin için öncelik haline gelmiştir. Yani Doğu Türkistan bölgesi Çin’in geleceğini etkileyen önemli bir unsurdur. Çin, kuşak ve yol projesi aracılığıyla “Çin Rüyası”nı gerçekleştirme peşinde, yerel halkın tepkilerine ve bağımsızlık özlemlerine karşı asimilasyondan soykırıma kadar uzanan insanlık dışı politikalar uygulamaktadır.
Birleşik Krallık Sheffield Üniversitesi Doğu Asya Çalışmaları Öğretim Üyesi Dr. David Tobin, Ulusötesi soykırım ve Uygur dili eğitimi üzerine bildiri sundu. Sunum özeti şöyle:
Çin’in Uygur diasporasına yönelik ulusötesi baskısı (TNR), Uygur kimliğinin temel unsurları olan dil ve dini ortadan kaldırmaya çalışan Doğu Türkistan’da hâlihazırda sürmekte olan soykırım sürecini uluslararası arenaya taşıdığını gösteriyor. Çin’in ulusötesi baskısı, hak savunucularını ve Uygur diasporasının sıradan üyelerini Doğu Türkistan’daki ailesiyle tehdit ederek taciz ediyor, onları anavatanlarından kopararak nesiller arası kültürel aktarımı engelliyor. Parti-devletin tehdit ve gözetleme taktikleri, Uygur toplumu içinde kendi kendini tecrit etmeye ve toplumu bir arada tutan bağların sürdürülmesini zorlaştıracak güvensizlik ve uyumsuzluk yaratıyor.
Bu konuşmamda, ÇKP’nin uyguladığı ulusötesi baskıların aileleri ayırma ve tahrik yoluyla Uygur kültürel geleneklerini nasıl hedefe aldığını açıklayacaktır. Bununla birlikte, 2017’den önce Urumçi’deki saha çalışmalarım sırasında iki dilli eğitime tabi tutulmuş genç Uygurların katılımıyla gerçekleşen deneye göre değerlendirilen iki farklı dil koruma modelinden yararlanarak bu zorluklara çözümler sunuyor. Her iki grup gençleri Çin’in uyguladığı iki dilli eğitim sisteminde okumuş, ancak iki grubun her ikisi iki dilli eğitimin Çinlilerle farklılıklarını nasıl vurguladığını ve kimliklerini Çin milliyetçi anlatılarından ayrı tutarak Uygur kimliklerini güçlendirdiğini göstermişti. Sunulan dil koruma modellerinden biri aile temelli olup Uygur dili eğitimi ve kültürü koruma sorumluluğunu evdeki bireylere veriyor. İkincisi ise halka yöneliktir ve Uygur dilinin statüsünü halk eğitimi ve sembolizm yoluyla güçlendirmeyi amaçlıyor. Her iki modelden de yararlanılan bu konuşma, Uygur diaspora topluluğunun farklı hedeflere ulaşmak için farklı modeller kullanmaları gerektiğini açıklayacaktır. Uygur dilinin hayatta kalması neredeyse tamamen ev hayatına bağlıdır ve bu topluluğun iç meselesidir. Bununla birlikte topluluk, Uygur dilinin araştırmacılar ve medya tarafından, topluluk dışındaki kişiler tarafından bilinen ve anlaşılan bir halk dili olarak tanıtılmasını istiyor ise, farklı kaynaklara ve hedeflenen maddi desteğe gereksinim duyacaktır.
Konferansın ikinci bölümü Diasporada Uygur Kültürü ve Dilinin Korunması için Zorluklar ve Fırsatlar konusuna ayrılmıştır. Bu bölümün başkanlığını ABD Drexel Üniversitesi Küresel Çalışmalar ve Modern Diller Bölüm Başkanı Doçent Rebecca Clothey ve Uygur Akademisi Gençlik Komitesi Direktörü Dr. Barat Achinuq yaptı.
ABD Drexel Üniversitesi Küresel Çalışmalar ve Modern Diller Bölüm Başkanı Doçent Dr. Rebecca Clothey, “Diasporada Uygur Kültürel Direnci: Zorluklar ve Fırsatlar” konulu bildiri sundu. Özeti şöyle:
Bu bildiri, diasporadaki Uygur topluluğu içinde sürdürülen mevcut Uygur kültür girişimlerinden bazılarının değerlendirilmesi yoluyla, diasporadaki Uygurların kültürlerini korumada şu anda karşılaştıkları zorluklara genel bir bakış sağlayacaktır. Sunum, diasporadaki Uygur toplulukları arasındaki uluslararası işbirliğine yönelik zorlukları ve ihtiyacı, proje finansmanı sağlamayı ve bu tür projelerin sürdürülebilirliğinin önemini vurgulamayı amaçlamakta ve Uygurların ikamet ettiği birçok ülkede gerçekleşen temel girişimlerin belirli örneklerini ortaya koymaya çalışacaktır. Bildiride kullanılan bilgiler, ABD Barış Enstitüsü tarafından finanse edilen ve Dr. Sean Roberts ile iş birliği içinde yürütülen bir ihtiyaç değerlendirmesinden alınmıştır. Ortaya konulacak fikirler, sanat, edebiyat ve eğitim dâhil olmak üzere dünya çapında çeşitli kültürel alanlarda çalışan Uygurlarla yapılan röportajlardan elde edilen geri bildirimlere dayanmaktadır.
Ankara Üniversitesi Çağdaş Türk Dili Bölümü Öğretim Üyesi ve Dünya Uygur Kongresi Sözcüsü Profesör Erkin Emet, “Uygur Dili için Katkıda Bulunanlar ve Uygur Dilini Korumanın Yolları” konulu bildiri sundu. Özeti:
Yıllardır sömürge yönetimi altında olan Doğu Türkistan’da dil ve edebiyat araştırmaları büyük kısıtlamalarla karşı karşıyadır. Dil millet olmanın ön şartı olmasa da dil politikaları toplumu şekillendirmenin önemli araçlarından biridir. Bu anlamda dil, bir milleti şekillendiren ve milletlerin geleceğini etkileyen önemli bir unsur olmayla birlikte milli kimliğin en önemli simgesidir. 2003 yılından bu yana Çin, iki dilli eğitim kisvesi altında Uygur dilini ortadan kaldırma politikası izliyor. Bu böyle devam ederse Çin dilinin etkisi artacak ve Uygur dili toplumdaki tüm işlevlerini yitirecektir. Sonunda, dünyadaki bazı Türk halkları gibi, dillerini kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya kalacaktır. Bu bildiride, 20. yüzyılın başından günümüze kadar Türkiye’de modern Uygur dili üzerine çalışmalar yapan araştırmacıları kısaca tanıttıktan sonra, Uygur gençliğinin anadiline yabancılaşmasının nedenlerinden ve bu konuda yapılması gereken çalışmalardan bahsedilecek; dünyadaki bazı milletlerin dillerini ve kültürlerini koruma deneyimleri ortaya konulacaktır.
Ege Üniversitesi Türk Dünyası Araştırmaları Enstitüsü Halk Bilimi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Alimcan İnayet, “Milli Kimliğin ve Milli Kültürün Korunması Gereği Üzerine” konulu bildiri sundu. Özeti:
Bir milletin varlığını belirleyen en önemli unsur millî kimlik ve kültür olduğu için Çin rejimi, Doğu Türkistan’da bir kültürel asimilasyon politikası uygulamakta, Uygur halkını kültüründen yoksun bırakarak yerine Çin kimliğini yerleştirmeye çalışmaktadır. Bu nedenle diasporadaki biz Uygurlar için ulusal kimliğimizi yaşatmak en büyük ve en önemli görevlerden biri haline gelmiştir. Diasporadaki Uygurlar, yaşadıkları ülke ve toplumların kültürünü kabul ederken, milli kültür ve kimliklerinin korunmasına da büyük önem vermelidir. Çünkü bu, Doğu Türkistan milli mücadelesinin devamı için çok önemlidir. Bu amaçla, anadilde eğitime önem vermeli, profesyonel çevrimiçi okulları yaygınlaştırmalı, sistematik ana dil ders kitapları seti geliştirmeli, anadil öğretmenlerinden oluşan bir ekip oluşturmalı ve ana dilde eğitim veren tam zamanlı okullar kurmalıdır. Bununla birlikte, Uygur dili ve kültürüyle ilgili kurslar, sınıflar ve sohbet programları düzenlemeli, Uygur milli bayramları ve meşrep geleneklerinden tam olarak yararlanmalı, Uygur yemek kültürünü küreselleştirmeye çalışmalı, Uygur mahalleleri oluşturmalı; gazetecilik, dergi ve yayıncılığı geliştirmeli, ekonomik alanda milli şirketler kurarak Uygur gençlerine iş imkânları yaratılmalı ve sosyal medyayı da en iyi şekilde etkili kullanmalıdır. Anadilde eğitim tüm kuruluşların gündeminde olmalı ve kuruluşlar bu konuda ülke ve hükümetlerden ve uluslararası sivil toplum kuruluşlarından yardım almaya çalışmalı, buna yönelik projeler de hazırlamalıdır.
Uygur Araştırma Merkezi İcra Direktörü Abdulhakim İdris, “Uygur Kültürünün Korunmasında İslam’ın Rolü” konulu bildiri sundu. Özeti:
Uygur kültürünün ve dilinin korunmasında İslam’ın oynadığı rol çok önemlidir. İslam, yüzyıllar boyunca Uygur kültürüyle iç içe geçmiş, Uygurları asimilasyona karşı koruyan bir kalkandır. Uygurların sosyal, ekonomik, ticari değerlerini ve ahlakını güvence altına alan en önemli unsur İslam’dır. Diasporadaki Uygurlara, Uygur kimliğini, kültürünü ve dilini korumak konusunda büyük sorumluluk düşmektedir. Son yetmiş yılda Çin Komünist Partisi, Uygur din adamları ile aydınları arasında bir kopukluk yaratmak için çabalamıştır. Uygur kimliğini, kültürünü ve dilini korumak için Uygur din alimleri ve aydınları ortak bir amaç için birlikte çalışmalıdır.
Diasporadaki Uygurlar, okullarında Uygurca ile din dersi verme, vaazlarda Uygur dilini kullanma ve diğer dini ve kültürel etkinliklerde bulunma imkanlarına sahiptir. Uygur okulları İslam’ı Uygurca öğretmelidir. Doğu Türkistan’ın İslam Tarihi, merhamet, cesaret ve özgürlük gibi İslami değerler okul müfredatlarına dahil edilmelidir. Orta Asya, Türkiye, Avrupa ve Kuzey Amerika’daki Uygur ana dili okulları, Uygur kültüründe İslam’ın rolünü ve 1949’daki Çin işgalinden bu yana Uygur bilim adamlarının Uygurların ulusal varlığını korumadaki katkılarını kabul etmelidir. ÇKP’nin Uygurların kültürü ile dini arasında yarattığı yabancılaştırmayı durdurmak mümkündür. Böylece, diasporada Uygur kültürünün korunmasında daha büyük bir ivme yakalanabilir.
Dünya Uygur Kurultayı Londra Ofisi Direktörü Rahima Mehmut, “Bir Ulusun Ruhunu Korumak – Dil, Edebiyat ve Müzik” konulu bildiri sundu. Özeti:
Çin rejimi son altı yılda yaklaşık üç milyon Uygur’u toplama kamplarına hapsederek benzeri görülmemiş zulme maruz bıraktı ve soykırım yaptı. Kültürümüz acımasızca hedef alındı, Uygur Dili sansürlendi, tarihi camiler yıkıldı, geleneklerimiz yasaklandı ve ünlü müzisyenler, şairler ve entelektüeller de dahil olmak üzere çok sayıda kültür insanı, aydın ortadan kayboldu. Uygur halkının Çin rejimi altında maruz kaldığı korkunç zulmü devam ederken, ben bugünkü bildirimde müzik, sanat ve edebi çevirinin Uygur kültürünün korunması ve paylaşılmasındaki hayati rolüne değineceğim. Sürgündeki bir Uygur aktivist olarak Uygur şarkılarını seslendirmek ve Uygur topluluğunun karşılaştığı zulüm hakkında farkındalık yaratmak için müzikten yararlanıyorum ve The London Silk Road Collective adlı toplulukla birlikte çalışıyorum. Çin toplama kamplarından sağ kurtulan tanıklara tercümanlık yaparak Uygur toplumuna yaşatılan derin travmayı dünyaya anlatmaya çalışıyorum, burada bu deneyimimi de paylaşacağım. Ayrıca, zengin kültür miraslarımızı korumanın ve kimliklerimize sahip çıkmanın bir yolu olarak diasporadaki genç nesil için kültürel gelenekleri yeniden inşa etmenin önemini vurgulayacağım. Son olarak, Uygur insan hakları konusundaki eylemlerde müzik ve sanatın etkisinin, sürmekte olan soykırım karşısında toplumun dayanıklılığı için bir cankurtaran olarak hizmet edeceğini, asimilasyon baskısı karşısında güçlü bir meydan okuma ve hak talep aracı olduğunu savunacağım.
Konferansın üçüncü bölümü Uygurca öğretimi için dil koruma ve metodolojilerinin önemine ayrılmış ve bu bölüm Dr. Mağfiret Kamal ve Dr. Erkin Emet’in moderatörlüğünde gerçekleştirilmiştir.
Kazakistan’daki Uygur dil okulunda öğretmenlik yapan Rukiyem İsmail, “Kazakistan’daki Uygur okulları hakkında kısa bilgi” konulu bir bildiri sundu. Özeti:
Çok uluslu Kazakistan’da yaşayan Uygurlar, devletin sağladığı birçok elverişli koşullara sahiptir. Biz Kazakistan Uygurları olarak milli kültürümüz, eğitimimiz, edebiyat ve sanatımızı geliştirmek için çok dilli veya ana dili okullarını kurabiliyor, ana dilimizde gazete ve dergiler çıkararak, kültürel faaliyetlerimizi sürdürmekteyiz. Uygurların faaliyet gösterdiği okul ve kültür merkezlerinin çoğu Uygur nüfusunun daha yoğun olduğu Almatı şehri ve Almatı bölgesinde kurulmuştur.
Okullarımız genelde, Almatı şehrinde Emekçi Kazak, Panfilov, Talgır ve Uygur ilçelerinde bulunmaktadır. Bu okulların bazılarına Uygur halkının ünlü kişilerinin adları verilmiştir. Örneğin, devlet ve siyaset adamı Abdulla Rozibakiev, meşhur dilbilimci Ghocahmet Sadvakasov, Masim Yakupov, ünlü şair Halil Hamrayev ve İliya Bahtıyar’ın adını taşıyan okullarımız vardır.
İstanbul Üniversitesi öğretim üyesi Doç Dr. Reyila Abdulwahit Kaşgarlı, “Diasporada Uygur Anadilinin Öğretiminde Karşılaşılan Zorluklar ve Çözümleri” konulu bir bildiri sundu. Özeti:
Diasporada Uygur ana dili eğitiminin yaygınlaştırılmasının tarihi önemi inkar edilemez. Ancak, bu önemli görevi yerine getirmede sayısız zorluklarla karşılaşmaktayız. Bu bildiri, bu zorlukları ele almayı ve çözüm yolları önermeyi amaçlamaktadır.
Zorluklar: 1) Okulların genel olarak yarı zamanlı olması, 2) Ana dili eğitiminin sadece başlangıç seviye Uygur dili eğitimi ile kısıtlanması, 3) Sistemli eğitim materyallerinin eksikliği, 4) Öğretmen eksikliği.
Çözüm Yolları: 1) Ailede Uygurca kullanmak, çocuklara ana dili sevgisini aşılamak. Bu hususta toplumun özellikle anaların ana dil hassasiyetini artırmak için hem topluma yönelik hem de çocuklara yönelik bir takım etkinlikler yapılabilir. 2) Uygurların toplu olarak yaşadığı bölgelerde tam gün okulların açılmasını sağlamak. 3) Sistemli eğitim materyalleri oluşturmak. Bu husustaki çalışmalar şuan Uygur Akademisinin destekleriyle devam etmektedir. 4) Profesyonel öğretmenler yetiştirmek. Tüm çalışmaların yapılabilmesi için maddi kaynak üretmek veya bulmak.
Kırgız Cumhuriyeti Issık Göl Devlet Üniversitesi profesörlerinden Sayın Saifullah Abdullayev, “Kırgızistan’da Uygur Dilini Korumanın ve Geliştirmenin Yolları” konulu bir bildiri sundu. Özeti:
Kırgızistan’da Uygurlar çoğunlukla Çuy, Issık-Kol ve Oş vilayetlerinde yaşıyor. Bugün Kırgızistan’daki Uygurlar için ana dilin korunması ve geliştirilmesi acil ve önemli bir sorun olmaya devam ediyor. Eskiden durum nispeten daha iyiydi, Çuy vilayetinde Uygur kursları açılmıştı ve Kırgız Ulusal Üniversitesi’nde Uygur filolojisi fakültesi vardı.
Issık Göl ilçesi 5- lisede 1-9. sınıflarda Uygur dili dersleri vardı ama şimdi durum tamamen farklı ve Uygurca öğreten eğitim kurumları yok. Böyle bir durumda ana dilimize ve Uygur kültürümüze sahip çıkabilmek için realitemizde bazı noktaların farkına varmamız gerekiyor.
Nüfusun yoğun olduğu bölgelerde Uygurca dil sınıflarının açılması, diğer bölgelerde ise özel metotların kullanılması mevcut hedeflerimizle uyumlu bir çözüm olabilir. Aynı zamanda internet üzerinden yapılan çevrimiçi ana dili dersleri de yapılmalı, Kırgızistan’da yayımlanan İttifak Gazetesi’nde özel ana dil sayfaları oluşturulmalıdır.
Sydney Uygur Dil Okulu’nun kurucusu Sayın Selime A. Kamal, “Ana dil milli ruhun temelidir” konulu bir bildiri sundu. Özeti:
Her millet ana diliyle köklerine bağlıdır. Şu an ana dilimiz vatanımızda yasaklı. Yurt dışında ana dilimiz için yapabileceğimiz iki önemli şey var. Biri ana dilimizi korumak ve kollamak; Bir diğeri de ana dilimize bağlı şanlı tarihimizi nesillerimize aktarmaktır. Bunu yapmazsak milletimizin saadet yıldızını belki sonsuza değin kaybedebiliriz. Ana dil, milli bilinç, milli kültür, milli şuur ve milli iradeyle yaşar. Milli kültür, bir ulusun ana diline bağlanan kültür miraslarını gösterir. Milli kültürü miras almak ve sürdürmek için nesiller onu anlamalıdır. Nesillerimizin ana dili okuma-yazma bilgisi yüksek olduğunda ancak milli düşüncesi derinleşebilir ve tarihin, milli kültürün değerini anlayabilir. İçinde bulunduğumuz durumda milli bilinç, sadece teknik olarak dile getirilecek akademik bir deyim değildir. Milli bilinci uyandırmak ve güçlendirmek için ana dilde temel eğitimin sekteye uğramaması gerekir. Bu, sebat gerektiren zahmetli, sonuca ulaşması zaman alan uzun bir süreçtir. Ana dil sancağı düşmezse vatan bayrağı da düşmeyecektir. Ana dilimiz milli varlığımızın özüdür ve sürekliliği gerektirir. Dolayısıyla, bu uzun vadeli sürekliliğe dayanacak milli iradeyi inşa etmemiz gerekiyor.
ABD Virginia Uygur Dil Okulu Kurucusu ve Ana Bakım Öğretmeni Sureye Ablimit, “Uygur Okulunu Ölçeklendirmek: Bir Kuruluşun Genişletilmesinde Çıkarılan Dersler” konusunda sunum vardi. Özeti:
Her toplumun ve üyelerinin ana dilini ve kültürünü sevme, yaşatma ve devam ettirme konusunda ciddi bir sorumluluğu vardır. Bu sorumluluk bilincinde, Uygur dili ve kültürünün korunması ve yaşatılması amacıyla 2017 yılında ABD’nin Virginia eyaletinde Uygur Ana dil Okulu kurulmuştur. O zamandan beri okulumuz her geçen gün büyüdü ve gelişti. Bu süreçte önemli bir kurumun kuruluşu ve yönetimi ile ilgili birçok tecrübe ve değerli bilgiler edinilmiştir. Bu sunum ile, başarılı bir organizasyon deneyimi, kaynak edinimi, topluluğun desteğine sahip olma, finans ve insan kaynakları yönetimi teknikleri konularında edindiğim tecrübelerimi ortaya koymakla birlikte bir kültür merkezinin çocuklar ve öğrencilerin yanı sıra ebeveynleri ve toplumu eğitmedeki rolü üzerinde de durulacaktır. Özellikle bir Uygur ana dil okulunun sistematik yapılandırılma sürecinde nasıl inşa edilip yönetileceğine dair bazı başarılarım ve deneyimlerimi de paylaşmak istiyorum.
Almanya’daki Uygur Dil Okulu Müdürü Peride Niyaz, “Uygur dilimizi nasıl koruyabiliriz?” konusunda sunum verdi. Özeti:
Şu anda Uygur dili iki büyük tehlikeyle karşı karşıya: Bunlardan birincisi, vatanımız Doğu Türkistan’daki Çin Komünist Partisi Hükümeti’nin sömürgeci eğitiminin verdiği tahribat olup hükümet Uygurları anaokulundan itibaren Çince eğitime zorlayarak Uygur dilimizi ve dilin sahibi olan Uygur milletini yok etmeye çalışıyor. Bir diğeri de diasporadaki bazı Uygurların ana dilimizin önemini kavrayamayıp onu öğrenmeye ve öğretmeye önem vermemeleridir. Bu iki tehlikenin biri düşmanın saldırgan politikası ise diğeri de kendi sorunlarımızın hayati derecede önemli olduğunun farkında olmamamızdan kaynaklanmaktadır.
Anadilimizin ihmali devam ederse ve buna izin verilirse, Uygur dili yavaş yavaş kullanımdan düşer ve silinip gitme tehlikesiyle karşı karşıya kalacaktır. Bir dilin yok olması demek, bir ulusun yok olması demektir. Bizi yok etmeye çalışan düşmanın beklediği sonuç tam da budur. Bu nedenle diasporada yaşayan her bir Uygur, ana dilimize sahip çıkmayı kutsal bir görev olarak kabul etmelidir. Bu konuda acil tedbir alınmalı ve eyleme geçilmelidir.
Peki, Uygur dilimizi diasporada korumak için ne yapmalıyız? Şu anda bu soruya tatmin edici bir cevap bulmak herbir Uygur’un beklediği çok önemli bir konu, diye düşünüyorum. Bu sunumda, bu önemli sorunun cevabını Almanya’da Uygur eğitiminin inşası sürecindeki deneyim ve kazanımlarımızla birleştirerek birkaç açıdan özetlemeye çalışacağım.
Konferansın 4-1. Bölümü, Uygur Anadili ve Kültürünü korumak ve sürdürmek için Ulusötesi işbirliği Çerçevesi hakkındaydı. Bu bölüm, ABD Uygur Akademisi Başkan Yardımcısı Dr. Mamet Emin ve Avrupa Uygur Akademisi Başkanı Dr. Abduşükür Abdureşit’in moderatörlüğünde gerçekleştirildi.
Kırgızistan Uygur Birliği Başkanı ve Kırgız Parlamentosu eski üyesi Tursuntay Salimov, “Kırgızistan’da Uygur dili ve kültürünü korumak için ne yapabiliriz?” konusunda bildiri sundu. Özeti:
Bu yıl 12 Mart’ta Kırgızistan Uygur Birliği Derneği’nde seçimler yapıldı ve ben dernek başkanlığına seçildim. Bu derneğin temel amacı, Kırgızistan’daki Uygurların ana dilini ve kültürünü korumak için çalışmaktır. Bu amaçla Kırgızistan Uygur Birliği Derneği Merkez Konsey üyelerini teşkilatlandırarak ana dil ve eğitim dairesi ile kültür bölümlerini kurduk. Bu bölümde Uygur dili ve kültürü alanında uygulamalı çalışmalar yapan hanımlarımız görevlendirilmiştir. Kırgızistan’da Uygur nüfusunun yoğun olduğu bölgelerde kısa bir süre içerisinde Uygur dil kursları ve kültür merkezleri açarak gençlere Uygur dilini ve kültürünü öğretmeyi planlıyoruz.
Almanya’daki Dünya Uygur Kongresi Başkan Yardımcısı Sayın Perhat Muhammedi, “Birbirimizin alanını doldurmak Uygur örgütlerinde işbirliğinin temelidir” konulu görüşleri sundu. Özeti:
Bugün dünyanın farklı yerlerinde Uygur örgütleri arasına anlaşmazlıklar vardır. Bu anlaşmazlıkların kaynağı ise “senin yaptığını ben de yapabilirim” mantığıyla hareket etmek, diğer örgütlerin işlerine karışmak, onları siyasi, iktisadı, toplumsal bakımdan zayıflatmaya çalışmak ve muhalefet yapma bahanesiyle örgütümüzü ve liderlerimizi karalamaya çalışmaktır.
Bu durumların önüne geçebilmek için öncelikle milletin ve milli birliğin çıkarlarını anlamalı, “Sizin başaramadığınız eksiklikleri ben gidermeye çalışırım” düsturuyla hareket etmeye çalışmalıyız. Ayrıca, başka teşkilatların elde ettikleri başarılara kıskanmak değil, onun bütün bir milletin menfaati için olduğunun bilincinde olmalıyız.
İstanbul’daki Taklimakan Uygur Yayınevi’nin Başkanı Sayın Abdulcelil Turan, “Taklamakan Uygur Yayınevi’nin 25 Yıldır Uygur Dilinin, Kültürünün ve Tarihinin Korunması İçin Yaptığı Akademik Çalışmaları” konusunda sunum yaptı. Özeti:
Taklamakan Uygur Yayınevi, Sayın Abdulcelil Turan tarafından kurulmuş olup 1995 yılından bu yana 25 yıldan aşkın bir süredir Abdujelil Turan bizzat kendisi Uygurlar üzerine 300’e yakın tarihi, siyasi, dini ve edebi eseri Uygur dilinde yayımlamıştır. Sayın Turan daha sonraları Doğu Türkistan’dan binlerce kitap ve dergi getirtmiş, bu kitap ve eserlerin elektronik nüshasını hazırlayıp saklamakla birlikte yurtdışında Uygur ve Uygurlar üzerine çalışma yapan yabancı araştırmacıların kullanımına da sunmuştur. Taklamakan Uygur Yayınevi, Uygur diasporasının en uzun geçmişe sahip, en çok kitap ve dergi basmış ve korumuş olan yayınevidir. Bu yayınevinin bilimsel çalışmaları Uygur dilinin, kültürünün ve tarihinin yurtdışında Uygurca ile yaşatılmasında önemli katkı sunmaktadır.
ABD’deki Uygur Amerikan Derneği Başkanı Elfidar İltebir, “Uygur kimliğini neden ve nasıl korumalıyız” konusunda sunum yaptı. Özeti:
Uygur Amerikan Derneği, son yıllarda ABD’de Uygur dilinin, Uygur kültürünün ve Uygur kimliğinin korunması ve tanıtılması için büyük çaba sarf etmektedir. ABD ve Batı ülkelerindeki Uygurların dilinin ve kimliğinin korunması son derece önemli olduğundan çocukları Uygur geleneği ve milli değerleri ile yetiştirmek için kursların ve Uygur kültür merkezlerinin rolünün güçlendirilmesi gerekmektedir. Doğu Türkistan’daki gelecek nesiller arasında Uygur kültürü ve Uygur dilinin korunması ve yaygınlaştırılması için çabalamakla birlikte, uluslararasında belirlenmiş olan ilgili yasalar ve mevzuatı kullanarak Çin’e baskı uygulamaya devam etmeliyiz.
Japonya Uygur Akademisi Başkanı Dr. Muhtar Buğra, “Uygur dilinin gücü Uygur halkının gücüdür” konusunda sunum yaptı. Özeti:
Ünlü Alman filozof Martin Heidegger’in meşhur bir sözü vardır: “Dil varlığın evidir”. Bu, Uygur dilinin Uygur varlığının evi olduğu anlamına gelir. Bizi temsil eden en güçlü ve tek sembolümüz ana dilimizdir. Uygur kavramının özü Uygur dilidir.
Eldeki makale, “Uygurcanın felsefi bir dil olduğu” iddiasını pratik gerçeklerle kanıtlamak için, ifade ve estetik açıdan Yunanca, Latince ve Almanca’ya benzer bir dil olduğunu araştırmaktadır. Bunlardan hareketle Uygur dilinin gücü ortaya konulacaktır. Uygur dilinin gücü klasik eserlerimizde fazlasıyla kanıtlanmıştır. “Kutadgu Bilig” ve Nevayi’nin “Hamse”si bunun açık delilidir. Yukarıdaki gerçeklerden hareketle her bir Uygur’un ahlaki görevi ve yasal yükümlülükleri gösterilecek, sorunlara ve zorluklara somut çözümler sunulacaktır. Son olarak “Uygur Devleti Uygur diliyle kurulacaktır!” sonucuna varılacaktır.
Kanada Uygur Akademisi Başkanı Dr. Askar Himit, “Kanada’da Uygur Dili ve Kültürünün Korunmasına Yönelik Devam Eden Faaliyetler Ve Gelecekteki Eğilimler” konusunda görüşlerini sundu. Özeti:
Kızıl Çin Komünist rejiminin 2016 yılından itibaren uyguladığı asimilasyon ve soykırım politikası sonucunda okullarda Uygur dili, kültürü ve tarihi ile ilgili müfredat konularının okutulması yasaklanmıştır. Uygur dili ve kültürü benzeri görülmemiş krizle ve Uygur halkı ise bir ulus olarak topyekün yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalmaktadır. Kanada’da yaşayan Uygurlar, az nüfusuna rağmen Uygur ana dilini ve kültürünü korumak ve geliştirmek için Doğu Türkistan Derneği, Kanada Doğu Türkistan Derneği, Uygur İnsan Hakları Vakfı, Kanada Uygur Akademisi gibi kuruluşların öncülüğünde birçok faaliyet yürütmektedirler.
Yukarıda zikredilen örgütlerin liderliğinde Kanada’nın büyük şehirlerinde Uygur dili ve kültür merkezleri kurulmuştur. Bu merkezlerde okul çağındaki yaklaşık 300-400 Uygur çocuğu eğitim görmektedir. Ayrıca yaklaşık 100-150 çocuk ana dilini ve kültürünü çevrimiçi olarak öğrenmeye devam etmektedir. Ayrıca Kanada Uygurları geleneksel düğünler, aylık toplantılar, festivaller ve çeşitli spor etkinlikleri düzenleyerek Uygur dilinin ve kültürünün korunmasına katkıda bulunmaktadır. Önümüzdeki birkaç yıl içinde Orta Asya ve Türkiye’den 10.000 Uygur’un Kanada’ya göç etmesiyle Kanada’nın Uygur dilini ve kültürünü korumada en önemli ülkelerden biri olması beklenmektedir.
Konferansın 4-2. Bölümü, Uygur Dilini / Kültürünü korumak ve sürdürmek için Ulusötesi işbirliği Çerçevesi hakkındaydı. Bu bölüm Uygur Akademisi Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Mamatimin Abbas ve Uygur Akademisi Genel Sekreteri Abdulhamit Karahan’ın moderatörlüğünde gerçekleştirildi.
Kazakistan Bilim Akademisi Profesörü ve Uygur Akademisi – Avrasya Başkanı Dr. Alimjan Khamrayev, “Bağımsızlık Çağında Etno-Kültür ve Eğitim” konusunda görüşlerini sundu. Özeti:
Bugün Uygur milli eğitimini sürdürmek ve geliştirmek hepimizin görevidir. Kazakistan’da Uygurların milli eğitimdeki başarılarını önümüzdeki yıllarda kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya olduğuna dair yazılar yazılıyor. Bu durum Kazakistan’daki Uygurları endişelendirmekte. Bugün Kazakistan’da Uygur milli eğitimi alanında gerçekten ciddi sorunlar vardır. Örneğin, çok dilli eğitim sistemine geçiş sürecinde Uygurca anadil okullarının devamlılığı konusunu düşünmek kaçınılmaz hale gelmiştir. Anadilde eğitim hakkımızı ve eşitlik ilkesine uygun olarak Uygurca eğitim veren okulları korumalıyız. Bu açıdan okul ve kültür merkezlerinin inşası, genç yeteneklerin yetiştirilmesi ve bilgi yapılarının güçlendirilmesi gerekmekte ve bu konulardaki sorunlar da acilen çözülmesi gereken önemli sorunlar olarak önümüzde durmaktadır.
Türkiye Uygur Akademisi Vakfı eski Başkanı Dr. Ferhat Kurban Tanrıdağlı, “Kaşgarlı Mahmut (Uygur) Üniversitesi’nin Uygur Diasporadaki Varlığını Korumadaki Önemi” konusunda görüşlerini sundu. Özeti:
Kaşgarlı Mahmut Üniversitesi’nin kurulması, Doğu Türkistan’da yaşanan kültürel soykırıma karşı milli ve manevi değerlerin korunması ve geliştirilmesinde olduğu kadar diasporadaki Uygur gençlerinin milli şuurunun pekişmesinde ve milli vizyonumuza uygun halde yararlı insan kaynağı olarak yetiştirilmelerinin sağlanmasında önemli rol oynayacaktır.
Kaşgarlı Mahmut Üniversitesi’nin inşası, Uygurların Türkiye’de ve dünyadaki imajını iyileştirmenin en önemli aracı olup Uygurların yoksul ve geri kalan bir topluluk olmadığı, değer yaratabilen ve tarihte olduğu gibi herkesin ve insanlığın ortak kültürüne katkıda bulunabilen gelişmiş kültürel geleneğe sahip bir millet olduğunu göstermenin etkili yolundan biridir.
Norveç Uygur Derneği Başkanı ve Norveç’teki Uygur Geçiş Dönemi Adaleti Veritabanı Direktörü Sayın Behtiyar Omer, “Norveç’te Uygur Dilini ve Kültürünü Korumaya Yönelik Çalışmalar ve Planlar” konusundaki görüşlerini sundu. Özeti:
Norveç Uygur Derneği 2003 yılında kurulmasının ardından ilk adım olarak ana dili öğretimini başlamış ve sonuçlarını da görmüştür. O dönemlerde ana dilini öğrenen çocuklar artık büyüdüler ve şimdi Uygurlar ile ilgili çalışmalarda rol almaktadırlar. Şu anda Norveç’te Uygur ana diline ve kültürüne sahip çıkma konusundaki sorunlardan biri, çocuklardaki anadili öğrenme hevesi ve coşkusuna kıyasla, anne babalarda ulusal uyanış ruhunun hala yeterli olmaması ve ana diline yeterince önem vermemesidir. Bununla birlikte, Uygur çocuklarına ana dilini öğretecek gönüllü öğretmenlerin eksikliği de canımızı sıkan ciddi bir sorundur. Bunlara ilaveten, bir diğer önemli konu da ana dili öğretiminde erken çocukluk çağı eğitimine odaklanan okul, materyal ve diğer kaynakların nispeten yeterli olmasına karşın, gençlerin ana dili ve Uygurca eğitimine yönelik kaynak ve eğitim gereçlerinin yeterli olmamasıdır.
Yukarıdaki sorunları çözmede en önemli hususlardan biri, ana dili öğretiminde çocukların şevkini ve katılımını arttırmaktır. Çocuklarımıza yerel okullarda modern öğretim yöntemlerine göre ana dilini öğretmek zorundayız. Bununla beraber, onları büyük Uygur toplumu ailesini sevmeleri, Uygurlar adına konuşmaları, Uygurlar için çalışmaları konularında eğitmeye odaklanmalıyız. Bizde şu anda en eksik, ama en ihtiyacımız olan birlik, beraberlik ve yardımlaşma duygusunu çocuklarımızda geliştirmeye çabalamalıyız. Dünyanın neresinde olursa olsun Uygur çocukları için aktivite yerleri olmalı ve Uygur çocukların dillerini, dinlerini ve kültürlerini birlikte öğrenmeleri ve birlikte yaşamaları için gerekli koşulları hazırlamalıyız.
ABD’deki Teksas Uygur Derneği Başkanı Sayın Şakir Şamsi, “Teksas Uygur Toplulukları ve Okullarının Uygur Kültürü ve Dilini Koruma Çabaları” konusunda görüşlerini sundu. Özeti:
İlk Uygur ailesinin Teksas’a taşındığı 1998 yılından bu yana, Teksas’taki Uygur sayısı istikrarlı bir şekilde arttı ve 2023’te 500’e ulaştı. Teksas’taki Uygurlar çoğunlukla Teksas, Houston, Dallas ve Austin gibi büyük şehirlerde yaşıyor ve çoğu enerji, tıp, eğitim, bilgi teknolojisi, emlak, bankacılık ve diğer sektörlerde çalışıyor.
Bu bildiride, Teksas’ta üç büyük şehirdeki Uygur topluluğunun, iki Uygur ana dil kursu ve kültür merkezinin, Uygur dilini öğretme ve Uygur kültürünü gençlerimize, Amerikalılara tanıtma konusundaki hizmetleri ortaya koymakla birlikte, Uygur gençlerine Uygur dilini ve kültürünü öğreterek Uygur milli kimliğini Teksas’ta nasıl koruyacağımız konusundaki deneyimler paylaşılacaktır. Ayrıca Teksas Uygur topluluğunun bu konularda karşılaştıkları zorluklar ve engeller ile bunların üstesinden nasıl geldikleri ortaya konulacak; Uygur dili öğretiminin etkinliğini artırmak ve Uygur kültürünü korumak için Amerika Birleşik Devletleriyle dünyanın diğer bölgelerinde yaşamakta olan Uygurlar arasında yapılması gereken işbirliği için de bazı öneriler ve teklifler sunulacaktır.
İngiltere Uygur Derneği Başkanı Mahire İsa, “Birleşik Krallık’ta Uygur Kültürü ve Dilinin Korunması” konusunda görüşlerini sundu. Özeti:
İngiltere Uygur Derneği’nin çabalarıyla Kasım 2021’de Londra Uygur Ana dil Okulu açılmıştı, bu okulda şu anda farklı yaşlardan 30 öğrenci eğitim görmekte. Londra’daki Uygur gençleri Uygur dili, tarihi, örf-adetleri, dini ve spor faaliyetleri konularında eğitilmektedir.
Ancak ana dili öğretiminde bazı zorluklarımız vardır. Bunlardan bazıları; okullarımızın öğretmen maaşları için maddi kaynağın olmaması, eğitim ve öğretim olanaklarının yetersiz olmasıdır. Derslik materyalleri standartların altında olup ana dili öğretmenlerinin yetiştirilmesi ve kalitesinin artırılması için yeterli imkânlar bulunmamaktadır. Bununla birlikte Uygur ailelerinin ana dili okullarına verdiği destek yeterli değildir. Bu koşullar altında İngiltere gibi Uygur nüfusunun çok az olduğu bir ülkede yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalan Uygur dilini ve kültürünü korumak oldukça zorlaşmakta. Çocukları Uygur kimliğiyle yetiştirmede en önemli faktörlerden biri anne babaların fedakarlığı ve çabası olduğunun farkına varmalıyız. Ayrıca Uygur çocukları aynı yaştaki diğer Uygur gençlerle arkadaş olurlarsa ve birbirleriyle iletişim halinde olurlarsa ana dili kursları daha etkili olur, düşüncesindeyiz.
Türkiye’deki Dünya Uygur Kongresi Vakfı Başkanı Sayın Abdureşit Abdulhamit, “Diasporada Uygur Dili ve Kültürünün Korunmasında Kuruluşların İşbirliği Hakkında” konulu görüşlerini sundu. Özeti:
İş birliği çok geniş bir kavram olup hemen hemen tüm canlılarda görülebildiği gibi cansız ile canlılar arasında da görülebilen karmaşık bir olgudur. İnsan açısından bakıldığında, işbirliğinin insanlığın başlangıcından beri var olduğu söylenebilir. Birden fazla kişi veya kuruluşun güçlerinin belirli bir amaca ulaşmak için bir araya gelmesi olarak ifade edilebilecek iş birliği, insani gelişmenin ayrılmaz bir parçasıdır, sosyal, ekonomik, askeri ve kültürel yaşam biçimlerinin her birinde bizimle beraber mevcut olan ve gelişen bir olgudur. Birçok iş birliği türü vardır. Bu bildiride ağırlıklı olarak Doğu Türkistan’da yok olma tehlikesiyle karşı karşıya olan Uygur dili ve kültürünün korunmasında Doğu Türkistan Uygur örgütleri arasında ve onlarla diğer kuruluşlar arasındaki işbirliğinin gerekliliği ve sürekli işbirliği mekanizması kurulmasının önemi konuları üzerinde durulacaktır.
Konferansın kapanışında Dr. Mamatimin Abbas ve Dr. Mağfiret Kamal bugün yapılan çalışmaların bir özetini sundular. Kapanış konuşmalarında, çeşitli ülkelerden gelen Uygur diasporasındaki Uygur dili öğretmenleri, aydınlar, sanatçılar ve Uygur dili ve kültürünün korunmasından sorumlu kuruluşların, uluslar arasında bir işbirliği çerçevesi oluşturulması konusunda tartışmalar yürüttüklerini ve Uygur mirasının kalıcı olarak korunmasını savunduklarını vurguladılar. Ayrıca, konferansın 2. ve 3. günlerinin belirli konulara odaklanacağını duyurdular ve hem sunum yapanlara hem de katılımcılara teşekkürlerini ilettiler.
Ardından, Ankara Uygur anadil okullarından öğrenciler, izleyiciler için hazırladıkları şarkı, şiir ve anekdotları sergiledi. Ayrıca, aralarında Muhtar Abdukerim Janbaz, Shohrat Tursun ve Rahima Mahmut’un da bulunduğu değerli sanatçılar tarafından seslendirilen makam ve türkü performansları katılımcılara keyifli anlar yaşattı. Konferans salonunda sergilenen Uygur milli kültür öğeleri, her Uygur’un kalbindeki Uygur kimliğini ateşledi ve Uygur milli ruhunun yayılmasını teşvik etti.
Çalıştayın 2. ve 3. günlerinde aşağıdaki konular tartışıldı:
Tartışmalar ve konseyler aracılığıyla dil okullarının ve Uygur toplumunun karşılaştığı farklı zorluklara odaklanmak, bu zorlukların üstesinden gelmeye yardımcı olacak ülkeler arası işbirliği yollarını araştırmak.
Uygur dilini öğretme metodolojisini keşfetmek, gençlere ana dillerinde öğretme üzerine deneysel dersleri ve yeni geliştirilen Uygur dili müfredatını tartışmak.
Ülkeler arasındaki ekonomik kaynakları birleştirmek ve uluslararası bir işbirliği modeli oluşturmak ve yardım programı tarafından finanse edilen işbirliği projelerini tartışmak.